İkinci uzatmanın sonuna yaklaştıkça Erdoğan ve takımının bozduğu sahanın bakım ve onarımı da projelendirilmeye başlandı. Ülkenin geleceğine dair düşünceler düne tarafından daha ciddi ele alınıp tahlil ediliyor. Haliyle iktidar adayı muhalefetin söylemleri eleştiri bağlamından ziyade Erdoğan sonrasının beyannamesi olarak değerlendiriliyor.
Muhalefet deyince akla ilk gelen CHP oluyor. O nedenle düzenli ama mutlaka diyalektik tutarlılığı olan manifesto CHP’den bekleniyor. Ama CHP, kendi tabanının beklentisini ifade etmekte epeyce zorlanıyor. Bu da partiyi neoliberal iktisadın diline hapsediyor. Ancak CHP’nin kendisini daha dar anlatacağı iyi bildiği kültürel, sosyal ve siyasal bir dili var. Eğer CHP “dostlarımız” dediği partilerin aralarındaki ideolojik farkı ayrım etmesinin ittifak ilişkilerini bozacağını düşünerek kültürel, siyasal ve sosyal talepleri dillendirmekten kaçınıyorsa buna lüzum değil. Çünkü bir partiyi diğerlerinden en net ayıran şey sosyal problemleri açıklama biçimidir ve her parti kendi seçmenine aleyhinde sorumludur.
CHP seçmeni partisinden ‘Eğitimi laiklik temeli üzerinde tekrar inşa edeceğiz’ veya alıkoymak için mucizevi uğraş sarfettiği 4+4+4 ve bu modele özgü müfredattan vazgeçileceği gibi partilerinin eğitim konusundaki sınırını belirleyen politik anlamı olan ifadeler dinlemek istiyor. Beklenti bu iken mevcut iktidar dahil herkesten duyduğumuz/duyabileceğimiz “Organize sanayi bölgelerinde Milli Eğitim Bakanlığı ve meslek dünyasının ortaklığı ile istihdam güvenceli ‘teknoloji liseleri’ kuracağız, güvenceli işler yaratacağız.“ (Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet, 6 Kasım) dediğinizde particilik yok, mühendislik yapmış olursunuz.
CHP’nin unutmaması gereken şey, toplumun onu AKP aleyhinde konumlandırma nedeninin temsil ettiği ideolojiler olduğudur. Unutulmaması gereken bir başka şey de AKP döneminde aşa-işe erişemeyenlerin, özgürlüğünü, hakkını, hukukunu kullanamayanların, statüsünü yitirenlerin çoğunluğu CHP’li almak üzere solcular olmasıdır. O nedenle “hassasiyeti” gözetilmesi gerekenler, kimi düne dek iktidarda olmuş kimi bu dönemi hasarsız atlatmış Halk İttifakının öteki bileşenleri olmamalı.
Oğuz Oyan, kimsenin, hiçbir parti ya da parti temsilcisinin “Bu liberal amentü konusunda zinhar bir itiraz yükseltmiyor.” olmasını “Halk Müziği İttifakı partileri ile onların yanına duran iki AKP türevi partinin nasıl bir karşılıklı hesaplı programa sahip olacaklarını artan bir şekilde yakında olacak olan bir ihtimal” olarak görüyor. (BirGün, 7 Ekim) Benzer kaygıyı ben de eğitimde taşıyorum. İttifak partilerinin gündemine girmemesi, dinsel ağırlıklı neoliberal eğitime dozu düşürülerek bir diğer kadroyla devam edileceği izlenimi veriyor.
24 Eylül tarihli yazımda AKP sonrasına hazırlanan partilerin “Nasıl bir toplum, nasıl bir insan, nasıl bir öğrenci, nasıl bir okul sorularına çözümü nedir duymak istiyoruz. Örneğin dinin çağdaş eğitim içindeki yeri hakkında ne düşünülüyor? Eğitim ticari faaliyet alanı olmaktan kurtarılacak mı? Eğitim hangi değerler üzerinden şekillenecek?” diye sormuş, 7 Ekim’de ise CHP’nin 20. Eğitim Şûrasının gündemiyle toplantılar düzenlemesini eleştirmiştim. Sorularıma CHP’den yanıt geldi; partinin Eğitim Komisyonu sözcüsü Yıldırım Kaya, toplantıların şûra için değil, İktidar İçin Eğitim başlığında yürütüldüğünü ve 20. Şûraya katılmama yönündeki görüşünü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile paylaşacağını bildirdi.
CHP’nin 81 ilin temsilcileriyle 7 bölgede yaptığı “İktidar İçin Eğitim” toplantılarında ısrarla dile getirilen konunun laik eğitime dönüş olduğunu, toplantıyı organize eden Yıldırım Kaya’nın ve her düzeydeki katılımcının yukarıdaki sorulara tatmin edici yanıtlar ürettiğini biliyorum. Fakat kavramak yetmiyor, CHP’den beklenen görüşünü iç tavır olmaktan çıkarıp politik tutuma dönüştürerek tabanının bu konudaki hassasiyetini masaya oturmadan “dostlarına” hissettirmesidir. Umalım ancak toplantılar sonunda ortaya çıkacak rapor bu işlevi görür. Somurtkan halde toplantılarda dile getirilen fikirler, “iktidar perspektifinde” laiklik olmayan Meral Akşener, Esas Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Gültekin Uysal’ın “hassasiyetinin” kurbanı olur.