Şair Nurullah Genç: Ancak cahiller Hz. Adem’e cahil diyebilir, diyenin tevbe etmesi gerekir
24 TV’nin her bölümü ses getiren programı Arafta Sorular’ın bu haftaki konuğu, Şair Nurullah Genç oldu. Star yazarı Esra Elönü’nün sorularını cevaplayan Genç, şiire, hayata ve gündeme dair açıklamalarda bulundu.
İşte Genç’in açıklamalarından öne meydana çıkan başlıklar…
Akılla beraber mantıklı düşünme başlar. Kanunlarda buradan doğar. Bu bölge bizi biraz daha insan yapar. Akılla muhakeme edip eser ortaya yatırma alanıdır. Fikir tüm soruları çözmeye yetmez. Aklın gücü her şeye yetmez.
İnsan üçüncü alana çıkmalı ki cehaletten kurtulsun. Üçüncü alan keşf alanı, kalbin algılama alanıdır. Kalbin data alanıdır. Kalbin bilgisi olmadan aklın bilgisini kontrol edemezsiniz. Yürek olmadan hafıza kimsesiz kaldığında ateş medeniyetinin aklına dönüşebilir o düşünce.
‘KALBE UZAKTAN KALMIŞ BİR AKILLA CEHALETTEN NE DEĞIN KURTULABİLİRSİNİZ?’
Cahiliye döneminde Şiirde dorukta değil miydi bu toplum? Kabe’nin duvarlarına asılmıyor muydu Muallakat-ı Seb’a? O şiirlerin yazıldığı dönem neden Peygamberimiz gelmeden önce Cahiliye Dönemi’ydi? Peygamberimiz ümmi olduğu halde Allah göre bir hikmet verildiği için bilginin aslı, hakikati, özü için Cahiliye Dönemi’ni sona erdirdi mi erdirmedi mi?
O Cahiliye Dönemi’nde mantıklı düşünme alanı çok yüksekti. Şiir ciddi bir muhakemedir. Lakin yüksek bir mantıklı düşünme alanı kalbin keşf alanına girmeden cahiliyeden kurtulamıyor. Hz. Adem keza kalbin keşf alanına, keza aklın muhakeme alanında hem de müşahede alanına sahipti. Rabbimiz Esmayı da öğretmişti kendisine. Kim ona cahil diyebilir? Bilmeyen, anlamayan Fakat cahil olan Hz. Adem’e cahil diyebilir. Diyenin tevbe etmesi lazım. Hz. Adem ve ondan bize gelmiş medeniyeti bilmeyen ona cahil diyebilir. Oturup muhasebe etmesi lazım. Oturup kendisini güncellemesi lüzumlu. Rahmani olana yönelemeyen cehaletin içerisine düşer, o perdeyi kaldıramaz.
‘HZ. ADEM ALLAH’IN ESMA’YI ÖĞRETTİĞİ İLK CANLI VARLIKTIR’
Aliya İzzetbegoviç’in bir sözü var;
“Medeniyet Allah ve birincil insan arasındaki birincil söylev ile başladı.”
Yani ilk insan, Hz. Adem.
Hz. Adem, ilk insan ve ilk peygamber olmasının yanında Allah’ın Esma’yı (Esma-i Hüsna) öğrettiği birincil canlı varlıktır. Melekler bilmiyordu, ayartılmıştı varlardı lakin bilmiyorlardı. Esma’nın içinden hangi ismi çıkarabilirsiniz? Hz. Adem’in zamanındaki ilk kelimeden kıyamete değin oysa son kelimeye dek herhangi bir birey Esma’nın içinden bir kelimeyi çıkarabilir mi? Çıkaramaz.
Hz. Adem Esma’yı bilirdi, bildiği içinde melekler ona secde etti.
‘DÜNYADA EZAN SESİNDEN DAHA HOŞ BİR ÇAĞRI SESİ YOKTUR’
Amerika’da 1940’lara kadar otobüslerin ön tarafına binemeyen siyah renkli insanlar vardı. Köleleştirilmiş ve yıllarca sömürülmüş insanlardı. Kainatın en güzel sesi çağrı olarak sesi ezan sesidir. Dünyada bundan daha güzel çağrı yoktur. Bu en hoş sesi İslam, batılıların yüzyıllardır sömürdükleri Afrika’nın siyah insanlarından Bilal-i Habeşi’yi Beytullah’ın en üstteki tarafına çıkararak dünyaya duyuru etmiştir. Ezan sesi tüm dünyada ayrımcılık yapanların karşısına ‘Allah’ın indinde en şerefliniz O’na en yakın olanınızdır’ ayetini diken dünyanın en güzel sesidir. Bilal-i Habeşi’yi ashabın en üzerine çıkararak ezanı kainata okutan zor rahmani güçtür. Ezan Rahmani gücün dünyadaki en güzel çağrısıdır.
‘KAVGANIN OLDUĞU YERDE BİZ YOKUZ, SEVMEYİZ… BABAM BİZE BÖYLE ÖĞRETTİ’
Okula kara lastik ile giderdim. Ortaokul üçüncü sınıfta sivri burunlu bir çift kundura aldım. Onu dikkatle saklardım. Birisi bana acıdı ve evlat sana boyacılığı öğreteyim dedi. Başladım boyacılık yapmaya. İki ay içerisinde badana parasını yirmi beş kuruşa düşürünce Horasan’ın aranan boyacısı oldum. İyi para kazanmaya başladım. Boyacılar toplanıp amcamın oğlu ile beni sıkıştırıp patakladılar. Derhal onlar ile bir araya geldiğimizde helalleştiklerimiz var. Amcam bizi gördüğünde kızdı ve size bitmiş boya sandığı yaptıracağım dedi. Amcama ben kavga ile meslek yapamam tekrar bir şey olursa aileler arasından ağız dalaşı olur dedim. Çünkü babam böyle öğretti. Kavganın olduğu yerde biz yokuz, sevmeyiz.
Dursun dayı dediğimiz eli açık, sert ve otoriter bir adam vardı sıvacılık yapardı. El arabasıyla cadde arasında gezerdi. Eğer o gün iş bulamaz ise eve getireceği ekmek yok demekti. Babam ona Nurullah bir sene size gelse okusa olur mu dedi. O da Seyfullah biz dokuz nüfusuz ha dokuz kap ha on kap ne fark edecek getir kalsın dedi. O adam bana yetmiş beş kuruş çocuklarına elli kuruş harçlık vermeye başladı. Kahvaltıda sordu kızı baba bu adalet mi diye. Dursun dayı yüzünü buruşturup siz benim cebimden bile alabilirsiniz o misafir isteyemez dedi. Dışarı çıktım ve ağladım.
Rahmetli ninem karnı kınalı serçeyi anlatırdı bize. Yağmur yağdığı süre bütün kuşlar bir araya gelirmiş. Karnı kınalı serçe sırtüstü yatıp ayaklarını havaya dikermiş. Tüm kuşlar alay edip gülerlermiş. Serçe bir gün ayağa kalkıp siz benim korktuğumu nereden çıkarıyorsunuz yıkılır diye gökyüzünü tutmaya çalışıyorum demiş. Kuşlar en ince ayrıntısına kadar alay etmiş. Siz benim içimde ne olduğunu ne biliyorsunuz demiş. Bunu dediği anda sirkilmiş ve içinden bir Zümrüdüanka çıkmış.
“BEN ARKADAŞLARA ERBAKAN ÖĞRETMEN KINALI BİR SERÇE FAKAT FARKINDA DEĞİLLER DERDİM.”
1980’li yıllarda siyasi tartışmalar olurdu. Rahmetli Erbakan Öğretmen çıktığında öteki liderler gülerlerdi. Çünkü o afaki şeyler söylerdi onlara göre. Ben arkadaşlara Erbakan Hoca kınalı bir serçe ama farkında değiller derdim. O masaldan yola çıkarak söylerdim.