Aidiyetsizliğin içsel yaralarını duygu, düşünce ve davranışlar bağlamında sorgulayan bir sergi Evrim Özeskici’nin ‘Aidiyetsiz’i. Seçtiği kavramı odak alarak, onun yörüngesinde bir sanat döngüsü oluşturuyor Özeskici.
İbrahim Karaoğlu
Unutma isteği, unutturulmak, yitirilmiş güven duygusu, derin bir bağlanma bozukluğu yaşatır insana. Yaşamla aramızdaki uyumsuzluğu çoğaltır. İçsel özgürlüğümüz değersizlik duygusuyla gölgelenir. Kendimizden fazla daha uzaklara, aidiyetsizliğin kıyılarına çekiliriz. Oysa aidiyet bir dayanışma duygusudur. Yaşamla aramızdaki dokuyu güvenle ören en esas duygu durumlarından biridir. En karşılıklı olduğumuz özelliklerinin paydasıdır. Ruhumuzu dayanışmacı bir enerjiyle dolduran yaşam dürtüsüdür. Hüznü, sevinci, acıyı, mutluluğu ortak bir duyarlılıkta hissederek sosyal varlığımızı sürdürme durumudur. Paylaşarak var edinmek, ortak değerler yaratmaktır…
Ait olamama, benimsenmeme, kabul edilmeme gibi duygu durumlarını, travmaları, korkuları, şüpheleri, reddedilmeleri, unutma ve unutulmaları içeren, “aidiyetsizlik” kavramını izlek alarak gerçekleştirdiği son resimlerinden oluşan sergisini Ankaralı sanatseverlerle Nurol Sanat Galerisi’nde buluşturdu sanatkâr Evrim Özeskici. Aidiyetsizliğin içsel yaralarını duygu, akıl ve davranışlar bağlamında sorgulayan özel bir sergi “Aidiyetsiz.”
Seçtiği kavramı odak alarak, onun etki alanında bir sanat döngüsü oluşturuyor Özeskici. “Aidiyetsizlik” kavramı üzerinden yeni kavrama ve duyumlar oluşturan görsel formlarla betimliyor belirlediği kavramı. Kendi resimsel dilinin anlamlarına dönüştürüyor. Rengin duygu değerleriyle yansıtıyor figürlerinin aurasını. İzleyicisiyle arasındaki bağı plastik ve görsel kasıt üzerinden kuruyor. İletmek istediği duygularla ilgili etkileyici bir renk ve ışık paleti var. Renkle duyguyu ilişkilendiren bir atmosfer yaratıp, renklerin ton değerleriyle açıklama biçimleri sunuyor. Oluşturduğu konseptle kendine özgü bir algılama yaratıyor. Görsel imgelemin duygu ve heyecan boyutunu marifetli imgelerle, efektlerle, figürlerini meydana getirmek istediği duygular bağlamında güçlendirerek, yeni bir gerçeklikle yaratıyor.
Resimlerindeki renklerin becerikli etkisini yoğunluklarının oranıyla şekillendirerek estetik bir tamlık ve aksan oluşturuyor. Figürlerinde sofistike, derin, sakin, sükut doymuş bir duruş var. İnsanın, görünüşüyle içsel gerçekliği arasındaki uçurumun kıyısındaki duruşlar var resimlerindeki her bir surette.
Sergiyi gezerken, Virginia Woolf’un “Dalgalar” romanındaki bir betimlemesi geliyor aklıma: “Onun gri, onun ürkütülmüş, onun düşlerle doymuş gözlerinin derinliklerinde nasıl bir nefret dalgalanırdı, gizlerdi kendini…”
Bizi birbirimizden uzaklaştıran, başkalarının varlığıyla hissettiğimiz dayanışma duygumuzu körelten, ötekileştiren, sıradanlaştıran; aidiyete ilişkin içsel motivasyonumuzu, heyecanımızı söndüren, gerçek benliğimizi silikleştiren durumlara karşısında farkındalık yaratıyor Evrim Özeskici’nin resimleri. Aidiyetsizliğin yarattığı karmaşaya, ötekileşmeye, yalnızlaşmaya, kendi mahreminin labirentine çekilmeye karşı yaşamı savunuyor. 27 Kasım’a dek gezebilirsiniz bu özel sergiyi.